BEN ÖLMEDEN ÖNCE

Kitap İsmi: Ben Ölmeden Önce
Yazarı: Jenny Downham
Yayınevi: Tudem
Kitap fuarı gelene kadar çok sevdiğim kitapları tekrar okumaya karar verdim. Şu aralar biraz dram havasında olduğum için de elime aldığım ilk kitap Ben Ölmeden Önce oldu.
Konu -belki size çok tanıdık gelecek ama- kansere yakalanmış ve ölmekte olan bir kız ile alakalı. Aynı Yıldızın Altında ile benzeşiyor değil mi? Bana göre daha sert bir dili var ve benim hoşuma giden de bu. Birisi ölüyorsa ''yavaşça gözlerini kapadı'' yerine ''öldü'' diyelim lütfen. Çünkü acı ve kedere edebiyat işlemiyor.
Filmlerde bazı şeyler sansürlenebilir ama kitaplarda yazarı durduramazsınız. Jenny Downham da ölümü en ince ayrıntısına kadar anlatıyor.
Tessa 16 yaşlarında bir lösemi hastasıdır. Kanseri çok ilerlemiş ve sonlara yaklaştığının farkına varmıştır. Bu nedenle okulu ve tedaviyi bırakmış gerekli tıbbi ihtiyaçlarını karşılaması için eve gelen bir hemşireyle hayatına devam etmektedir. Evde olduğu bu zaman içerisinde kendine ''ölmeden önce'' yapılacaklar listesi yapmıştır. Bu liste sıradan listeler gibi ''Disneyland'e gidip akşama kadar eğleneyim'' gibi bir şey değildir. Yasadışı ve çoğu yaşıtının yapamayacağı şeyleri içeren bir listedir.
Listeyi gerçekleştirmeye çalışırken çok farklı şeylerle karşılaşır. Bazı şeylerin farkına varır. Daha bilinçli yaşar ve ölümün karşısında diğerlerine göre daha dik durur.
 Bu kitabı sevmemin başlıca nedenlerinden ise ana karakterimiz Tessa'nın ne kadar güçlü ve patavatsız olduğudur. Kimseye kendini sevdirmeye çalışıp dikkat çekme gibi bir derdi olmadan yaşaması hoşuma gidiyor. Bu konuda kendisini de şöyle avutuyor: ''Benim durumumdaki bir insan için olayların sonuçları yoktur.''
Kitabın diğer güzel yanı ise çevremizdeki ayrıntılara dikkat çekmesi. Kitabın dilinin biraz anlık olmasından mütevellit sürekli bir kuşun nasıl uçtuğu ve Tessa yatağında yatarken çevresinde neler olup bittiğini okuyorsunuz. Kaç kamyon geçti? Kaç kişi iyi geceler dedi?... Kitapla bir bütün olduğunuzda siz de içinizden böyle konuşmaya başlıyorsunuz. Yediğiniz şeylerin tadına daha çok varıyorsunuz. Sonra düşünüyorsunuz şu an ölecek olsam ben de korkuya kapılır mıydım? Herkes kapılır ancak ölümün değil de ölümden sonra bize ne olacağının daha korkutucu olduğunu düşünüyorum. İnsanların da mezarlıkları uçsuz bucaksız köşelere yapmalarından rahatsız oluyorum. Ölümü unutmanın ondan bir kaçış olduğunu düşünüyorlar. Herkes hiç ölmeyecek gibi yaşıyor. Oysa her gün ölümün kıyısından dönüp her gün ölüyor olduğumuzun farkında değiller.
Neyse konudan sapmadan kitaptan bir kaç alıntı (veya fazlaca) yaparak yazımı sonlandırmak istiyorum:

Dikkatlice tabloya bakıyorum. Üç yüz kırk yıl sonra, bunları yaşayan insanlardan geriye eser yok. Resimde olan şeylerden bir tek güneş kalmış geriye ve dünya.. Bu düşünce bana kendimi çok küçük hissettiriyor.

''Pekala bizim gitmemiz gerekiyor'' diyorum. Cenaze törenim için davetlileri ayarlamamız lazım. İnsanın kendi partisinde bulunmaması ne acı. 

''Burada kalamam, yarın okulum var.''
''Her zaman okulun var '' diyorum ''ve bir çok yarınların.''

''Artık bırakmanı istiyorum baba!''
''Neyi bırakayım?''
''İyileşecekmişim gibi davranmayı.''

Annem, ''Biri seni düşünüyor,'' diyor. ''Titremenin anlamı budur.''
Bence bu, başka bir hayatta birinin mezarının başına gelmesi demek.

Sonra Sevgililer Günün'den üç gün sonra anemi oldum. 
Danışmana ''bu ne demek yani?'' diye sordum.
''Çizgiye daha da yaklaştın.'' dedi.

Yüksek topuklu ayakkabıları tıkırdayan bir kız yanımdan geçiyor. Kız parmaklarını yalarken, üstünden kızarmış tavuk kokusu geliyor. Ağlayan bir çocuğu tutan bir adam yüksek sesle cep telefonuyla konuşuyor. 
Modeller yaratıyoruz, anları paylaşıyoruz. Bazen bunu gören sadece benmişim gibi hissediyorum. 

Hemşire gelince pencerenin pervazına küçük bir kuş kondu. 
''Ölümün gözcüsü'' diye şaka yaparak dışarıdaki kuşu ona gösterdim. O da bana kaderimi zorlamamam gerektiğini söyledi.
Fakat kuş doğrudan benim yüzüme bakıp kafasını kaldırıyor. 
Ben de ona, ''Daha değil,'' diyorum.

''Sen de büyükbaba olursun. Sen doksan yaşına gelene kadar seni sık sık ziyaret ederiz.''
''Peki sonra gelmeyi bırakacak mısınız?''
''Hayır, sonra sen ölürsün. Benden önce. Olması gerektiği gibi.''

Dışarıda pırıl pırıl bir nisan sabahı var. Dünya ben olmadan da dönecek.

Nefes almaya devam et. Sadece bunu yapmaya devam et. Bu çok kolay. Nefes al ve ver.

Ölmek istemiyorum. Çok uzun zamandır böyle sevilmemiştim.



Yorumlar

Popüler Yayınlar