VİZYONDAN SEÇMELER:THE GIVER

Uzun zamandır vizyona güzel film girmiyor diye yakınırken şu film sayesinde bu genellememden kurtulmuş oldum. Filmi anlatmaya başlamadan bir not düşeyim: Bu filmin aynı zamanda The Giver adında bir de kitabı var.
Film kendini dışarıya kapatmış ve duygularını arındırmış bir toplum hakkında. Bu toplumda acı, keder,savaş, sevinç ve kıskançlık yok. Herkes eşit. Herkes kurallara uyar. Herkesin geleceği önceden bellidir. Kim ne iş yapacağına topluluk karar verir. İnanların bu şekilde huzur içinde yaşadığı veya yaşadıklarını sandıkları bir ortamda aslında herkesin beyni yıkanıyordur. Sabahları insanlara verilen iğneler sayesinde, insanların duyguları kapatılıyor ve sonrasında renkleri ve bizi insan yapan her şeyi görmeleri engelleniyor.
Neyse yine bir görev dağıtım gününde, Jonas adındaki baş karakterimize kimseye verilmeyen bir görev veriliyor. Ustasının yanında topluluktaki kimsenin bilmediği şeyleri öğrenmeye başlayacaktır. Ustası ona yavaş yavaş dünyadaki güzellikleri göstermeye çalışıyor ve buna renkleri göstererek başlıyor. (O ana kadar filmi parasızlıktan mı siyah beyaz yapmışlar da diye düşünüyordum) :(
Dans etmek, aşık olmak, eğlenmek gibi şeyleri öğrettikten sonra ise sıra dünyanın acı gerçeklerini görmeye geliyor. Savaş gibi. O ana kadar savaş filmi izlerken veya tarih dersinde dilimizin söylemeye varmayacağı sayıdaki ölü sayısını okurken ne kadar umursamaz ve vurdumduymaz olduğumuzu anladım.Normal bir şeymiş gibi okuyorduk sadece.  Artık biz bir şeyi yaşamadan onun kötülüğünü anlayamıyoruz. Tamamiyle dünyaya kendimiz kapatmışız. Veya bunu yaparak gerçeklerden kaçıp mutlu olabileceğimizi düşünüyoruz. Elimizdeki küçük güzelliklerin göremeyeip hep daha fazlasını istiyoruz. Pembe rengini diğer renklerden ayırt etmenin bazı insanlara ne kadar mucizevi geldiğinin farkında bile değilmişiz. Bunu bir filmden mi öğrenecektim diye düşünmeden edemiyorum.
Nasip böyleymiş.
İyi seyirler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar